Erzurum, tek başına bir kelime olarak bile ele alacak olunsa, ağır ve mühim anlamlar saklamaktadır içerisinde...
Erzurum, sadece bulunduğu bölge içerisinde değil, bütün bir Anadolu coğrafyası için önemli olmuş, "Anadolunun kalesi" payesini, bin yıl süresince, “şehadeti, şerbet misali içerek” almış bir şehir.
Kısacası, Erzurum hep vatanından alacaklı olmuş bir şehir…
Bugün bile, "mevzubahis vatansa, gerisi teferruattır" diyebilen bir şehirdir Erzurum...
Cumhuriyetin temellerinin atıldığı bu şehir, maalesef ve mateessüf, son yarım yüzyıldan bu yana irtifa kaybetmektedir.
Her açıdan hem de...
Nüfus, bir milyondan 750 binlere gerilemiş.
Göç eden nüfusun neredeyse tamamına yakını vasıflı üstelik.
"Doğunun Parisi" ünvanını, doğunun ticaret merkezi olma özelliğini kaybettiğinde kaybetti, çeyrek asır önce…
Ne adamakıllı hayvancılık merkezi olabildi, ne sağlık merkezi ve ne de eğitim merkezi.
Kış turizmi merkezi hüviyetimizi bile kaybetmemiz an meselesidir, eğer tedbirler alınıp, 2030 kış
olimpiyatları alınamaz ise...
Seksen ihtilalinden sonra Anadolu şehirleri, Antep, Kayseri, Konya, Malatya, Maraş ve hatta Diyarbakır,
Elazığ, Urfa atak yaptılar, hem nüfuslarını hem zenginliklerini artırdılar.
Van bile nüfusu bir milyonu geçen şehirler kervanına katıldı.
Ve fakat bu “şehr-i mübarek”, “kilid-i mülk-i islam”, mehter adımıyla bile ilerleme gösteremedi.
Yerinde saymasını bile beceremedi.
Her geçen yıl eridi, Palandökende eriyen kar misali...
Vakit geçmiş midir, elbette hayır.
Yeniden Büyük Erzurum’u inşa etmek için herkes üzerine düşeni yapmalı diye düşünüyorum…
FAKAT BU ŞEKLİ HALLİ KABUL ETMEDİ ERZURUMLU…
ERZURUM'UN KIŞI ZORLUDUR BALAM,
BUZ TUTAR YİĞİTLERİN BIYIĞI.
ERZURUM'DA KASKATI, DİMDİK ÖLÜR ADAM,
KABULLENMEZ YILGINLIĞI...
Büyük Şair Nazım'ın dediği yerdeyiz, tam da...
Burada inatla durabilir ve yılgınlığı kabullenmez isek, niye olmasın...