'Dağlar kış imiş, yolcu üşümüş!..' Kimin umurunda!..Kimin umurunda tırnak taşa sürünmüş, göz hastaya baka kalmış, sıla tasviri yaparken atının kuyruğu kesilmiş gurbetlerin, sırtı ovalanırken yüreği çalınmış yiğitlerin hesabını tutan varsa hasta tarihe merhem sürsün.
Kimin umurunda?.. Kimin umurunda ilaç, ölüm kaygının alışmışlığında.. Uçurtma çin ipeğinden, ip Meryem'in saçlarından, el kraliçenin ahtapotundan!.. Yamacı geri geri çıkan bir medeniyet modası bu.
Cambaza bakan kalabalıklar, cambazla düşer ama ölmezler. Sırtlarına 'düşünme yürü' yazılı masum sıralıların, asır öldürdükleri yürüyüş bu!.. Her insan kendi bulutu içinde. Göz görmeyince istikametin ne önemi var!.. Kalabalık bir ideoloji değilse, insanlar tek tek aptal mıdır?.. İçi çay dolu bardaklara benziyor insanlar. Kırmızıdan kahverengiye, yönlendirenlerle yönetenler, eklembacaklılarla karından bacaklılar!..
Elbet bir gün, anlaşılacaktır bu sözler. Eyvah zamanları duadan bile masumdur. Ancak masumlar için atılan nutuklar, yollarımızın yegane sisleridir.
Kafiyeli iktidarların yegane metodu aynıdır!. Tahsilini alan için, mazlum ve masumu bulmak çok kolaydır. Sonrası en kolayı!.. Umut kader çöplüklerinden ayıklananları çabuk yıkar. Derisi muşamba, içi et kalabalıklar böyle doğar. Artık, yarın umuttan başka bir deli(şey) değildir. Yaşamak için delirmek, duyurmak için anırmak, kavuşmak için dört ayağa bir baş bulmak!.. Hepsi bu.
Şu şarap şişesinden taç takmış masa, bir zamanlar elma ağacıydı!.. Bir zamanlar şu heykelde insandı..
Doğruya doğru, yanlışa yanlış.
Ayakkabı boyacısından ilham alan ressam, tellaldan ilham alan operet, tuğla ustasından ilham alan kapitalist ve nihayet papağanla kurbağanın aşkı bu. Hayalin kısrağı çoktur. Çoban kurt diye taşlara tekme atar durur. Gerçekle gülümsenmez, ağlanır. Kök aşağılara uzar dal yukarılara. Bu ne ince yelkendir ki, iltifatın hasta(kirli) çarşafından dikilmiştir. Şu lafa dalan seyyar satıcı için, yalan ıskontosu gerçek ... Şu küheylan çalan kötürüme daha ne anlatsın üzengi?..
İç çamaşırı kiri nutuklardan, nihayet yatırın kıble taşını boyayan siyasete çıktı yollar!.. Kars sistemini hafife alanlar, gülenler, siyaset diye kendi hallerine bakmadılar.Suyu kıskandırmak için çatlayana kadar zemzem içeni için, ortak vergi iktisatında özel sakız çiğneyenlerin güzel günleri.
Türban gerili davul, pinokyo burunlu tokmak..Vur dur!..
Akıl nerede?.. Akıl seyyar tiyatro, akıl efendi heykelin çatık kaşlarında sinek ölüsü, akıl aksiyona namahrem, akıl zülüf tartan terazi, akıl susuz olukta dudak...
Be hey!..
Gölgesine kırılan ampul, akıl misafirdi gitti!.. Hadi gülümseyelim!.. 'Dağlar kış imiş, yolcu üşümüş!..'
Her cadde bir Allahuekber dağı.. Ah Sarıkamış ah!..
Bir gün gölgelerde kovulur, bir gün serçe ölüsünün hesabı da sorulur, bırak şimdilik ölüdeki tebessüm meleğin fıkrasına yorulsun...
Soluk tenli harita seni hangi kem vurmuş ki , ölü üzerine sarılı gazete gibisin!. Dök şu tebessümü kaleme, ferman hapis, kalp müebbet koğuşu..
Bir aya doğar pencereden tebessümler...